7 Kasım 2010 Pazar

yas

çok yanlış,
çok kırılgan günlere aktıkça,
anladım ki hayat,
memuriyetini sürgünde bitiren orta halli bir öğretmenin
şakaklarındaki gölge gibi derin ve manalı,
ama
soru sordukça çıldıran şairler kadar da anlaşılmaz...

- buydu sabah serinliği,
meramını yastığa gömülü başta sakladığın buydu-


rüzgara şarkılar söyleten
diline yapışıp, öksürdükçe sen
yerlere kelimeler düşüren,
o hırçın çocukların gözlerindeki uzun koridorlar değilmiydi ?
madem ki rüyalara inanmayan,
tanrılara inanmayan,
kelimelerin bir ömrü heder edebileceğine inanmayan
suskunluklar gizli mahzeninde,
öyleyse, kılıcını kınından çekip alan savaşçılara katıl,
ve giderken,
bakma geriye.

herkese uzak yıldızları anımsatan saçlarınla kapat gözlerimi,
uyuyalım,
bitsin..

ah nasıl kemiriyor geceyi bir ses
gece nasıl büyüyor ellerimizde.
söz verdiğim gibi geldim.
bütün merakımı yenip,
sakallarımı kesmeden çıktım yola.
yanımda, ilk terkettiğim kentten beri peşimdeki yalnızlığım
ve iç çamaşırlarına sinen ucuz otel kokusu.


her sabah kapı önünden geçen
o kadın sen miydin?
karşılıksız,
hergün daha da sararan mektuplarına yeminli..
soğuk aralık akşamlarının,
tende kalan serinliğine vurgun,
ama her denilene inanmayan
şüpheci yanıyla çok ta olgun..


şimdi üzgün olmak,
tek başına açıklayamıyor artık durumumuzu,
sen yinede böyle üzgün kal,
durgun ve mahzun..
susuz bir temmuz öğleni kadar sıkıcı.

..
uzak yerlerin gece yanan ışıkları
hüznümüze tebessum eder,
ve neden hiç soru sormaz,
çatık kaşlarıyla şehre giren
askerler.


vedatezer   2005

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ilgin ve yorumun icin tesekkurler..dostlukla.