12 Eylül 2012 Çarşamba

Uzak harareti..






-sağa sola alınmış, atılmış, yakılmış notlar-


Ne kadar uzaga gitsem,kendime o kadar yakınlaşıyorum..
Bu iklimini,dilini,insanlarını hiç bilmediğim şehirde,dünle ilintili dünle karmaşık tuhaf,gri fotoğraflar düşlüyorum..


Bazen, ansızın sessizce çıkıp gitmenin vedalar için daha iyi olacağını (iyi bir veda nedir? Daha mı az acısızdır?)böylesinin her iki taraf içinde daha kolay olacağını düşünüyorum..Aklımda yer eden bir den fazla kaçıp kurtulma,unutma ve gitme senaryoları var ama bir tanesi var ki hep acının değirmeninde inleyip duruyor ; Kalıp bu oyuna devam etmek…

Bazen gün içinde ansızın birden bire yağmur başlıyor, bazen penceresini çok sevdiğim bu evin perdelerini araladığımda sokaktan gelip geçenlerin yüzlerine yapışan o paslı hüznü seçebiliyorum.O yağmur altında yürüyen durgun yüzlerin belki de o an büyük bir hoşnutluk içinde olduklarını varsayıyorum..bunu neden yapıyorum ki? şimdilik bilmiyorum.


......başka bir gün..hava çok sıcak yine.

 Hergün bir kaç kez duş alıyorum..her gün bir kaç kez su değiyor tenime.
 Ve ben her gün mutaka seni düsünüyorum..

Seninle sevişirken vücutlarımızın girdiği şimdi bana komik gelen o tuhaf durumları gülümseyerek hatırlıyorum..Yataktaki çarsafın o dağınık hali bana saçlarını anımsatıyor..Sevişirken yüzünün aldığı ifadeyi o ifadede buldugum anlamları,beni hep başka iklimlere sürükleyen küçük ayıp sözcükleri hatırlıyorum.Yüzümde buruşuk eski zaman takvimleri gibi bir resim var.O resimde gizlediğim ‘ bütün olanları’ sana hiç anlatmayarak cezalandıracağım seni..


Sana biçtigim tek ödül ve tek ceza bu.
Küçük oyuncaklar aldım sana,belki seni mutlu edecek küçük şirin,pilli bebekler aldım.Onlarla oynarken oturup seni izleyeceğimi hayal ederek aldım tüm bunları.Senin içindeki çocuğu görmeme izin vereceğini düşleyerek,hep umut ederek...
Yüzündeki bu sisli havanın biraz dağıldığı bir akşam yemeğinden sonra ansızın çıkarıp koyacağım masanın üstüne,öyleyce duracağım karşında.Sesimi yitirdiğimi düşüneceksin sen..Kulağına fisıldayacağım usulca ‘hadi oyna’..


O küçük bebekleri avucuna sıkıştırıp ‘lütfen oyna onlarla’ diyecegim tekrar.
Masa öyle kalacak..akşam öyle..ve biz...
 Sen halının üzerinde bağdaş kurarak,elindeki pembe sevimli tarakla güzelce tarayacaksın küçük oyuncak bebeğinin saçlarını.Ben hep seni izleyeceğim.



Başka bir sabah..
 Hava hep sıcak,kalplerimiz gibi.


 Böyle merasimsiz,çokca alıngan yağmurlu sabahlarda sarhoş bir temmuz rüzgarına sığınmak istiyor insan,dudaklarıma dökülen o şarkının sözlerini başka bir kentte,başka bir mevsimde ıslanmış biraz naïf ve kırılgan notalarla degiştirmek istiyorum.


 Aklım yerinde değil,
 Aklım sevgilinin göğüs kafesinde,mesaide..
 Oysa yalnızlığında bir sayıklanma biçimi vardır,tek başına yapılan kahvaltıarın şahitliğinde.
 O sabahları,o başağrısıyla yudumlanılan kahvenin tadını,banyoda unuttuğun rimelin bende bıraktığı izleri hiç kapanmayan bir jilet kesiği gibi dilimin altında tutuyorum.
Bütün sakinleştiricilerin hırçınlastırdığı başka biri vardır içimizde,
Belki de bütün kavgamız sadece onunla.


***

karaladıklarıma bakiyorum yıllar sonra.
insan ´karaladığı´ esip geçtiği şeylere karşı nasıl da duyarsız..
yazdım bitti..
yazdım unuttum..

formülün bu muydu  ey hayat ?

vedatezer / yıllardan 2004- aylardan unuttum..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ilgin ve yorumun icin tesekkurler..dostlukla.